Muradiye Forum
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Aşağa gitmek
Detone
Detone

Altınordu Devleti 1210
Erkek Terazi
Sıçan
Mesaj Sayısı : 2807
Doğum tarihi : 24/09/84
Yaş : 39
Nerden : IstanßuL [DøqußєyαzıтLı]
İş/Hobi : RECEPTION /FutßoL Müziq Araßa
İleti : IrGaT
Bilgi :
Muradiye Forum Bilgi Paylaşım PlatformuUyarı : Altınordu Devleti 111010
Rep Gücü : 0
Rep Puan : 0
Kayıt tarihi : 03/11/08
http://WwW.MuradiyeForum.Net

Altınordu Devleti Empty Altınordu Devleti

Cuma Şub. 27, 2009 4:32 am
Altınordu Devleti

Cengiz Han'ın 1227'de ölümünden sonra büyük hanlık makamını Ögedey
işgal etti. Onun hâkimiyeti, Türk-Moğol Hakanlığı'nın
teşkilâtlandırılması bakımından mühimdir. Bu maksatla kurultaylar
toplanmış ve bazı umumî kurallar konulmuş, Cengiz'in "yasa"sı tatbik
edilmekle beraber, şehirli ve köylü ahalinin ihtiyacına göre bir idare
kurulmuştu. 1235'te devlet işlerini alâkadar eden yeni meseleler
münasebetiyle toplanan büyük kurultayda Batı Seferi, yani Doğu
Avrupa'nın istilâsı kararlaştırıldı. Bu maksatla bilhassa Türklerden
olmak üzere büyük bir ordu toplandı. Miktarı bilinmeyen bu Moğol-Türk
ordusunun birkaç yüz bin kişiden ibaret olduğu muhakkaktır. Fetihlerin
başlangıcı 1236 yılına rastlar.

Bu muazzam ordunun başında Cengiz'in torunu, Batu (Çoçi Oğlu)
bulunuyordu. Aslında Harezm, Kafkasya ve İrtiş'in batısı büyük oğlu
Cuci'ye düşmüştü (1224). Fakat Cuci, Cengiz Han'dan az önce öldü ve ona
ayrılan yerler oğlu Batu Han'a verildi. Ona verilen bölgede kurulan
devletin adı "Altınordu", asıl kurucusu da Batu Han'dır. Altınordu adı
Moğolca'da çadır demek olan "Orda" kelimesinden gelir. Hanların
ordugahında han çadırının üzeri altın kaplama olduğu için, bu çadıra
"Altınordu" deniliyordu. Zamanla bu kelime Türkçe'de "Altınordu"
şeklinde yazılır.

Hem Altınordulular, hem de "kral sarayı" ve "ordugah" anlamlarında
kullanılır. Batu Han'a ait olan yerlere, babasının adından dolayı "Cuci
Ulusu" deniyordu. Ulus, "Birleşik İller" anlamında, yani yer adı olarak
kullanıyordu.Sefere, ondan başka birçok Cengiz oğulları (prensleri) de
iştirâk edeceklerdi. Ön kıtaların kumandanı olarak da en meşhur
generallerden biri olan Sobutay'ı (Sübegetey, Sübetey) görüyoruz.
Askerlerin büyük bir çoğunluğunu Orhun ile Yayık ve İrtiş aralarında
yaşayan Türk kabileleri teşkil ediyordu. İlk darbe Bulgarlar üzerine
oldu. Bu hareket 1224'de Bulgarların Don boyundan dönen Moğol
kıtalarına hücumlarının öcünü almak için yapılmıştı.

Bulgarlar az bir zaman içinde yenildiler; başta Bulgar olmak üzere
şehirleri tahrip edildi. Şehirlerden ve büyük yollardan uzakta kalan
halkın, bu istilâdan zarar görmediği muhakkaktır; şehirli ve köylü
ahaliden birçoğunun da kaçarak, ormanlarda saklandığı anlaşılmaktadır.
Bu suretle Moğol istilâsından sonra Orta İdil sahasındaki Bulgar unsuru
ortadan kaldırılmış olmadı; yok olan şey: müstakil bir Bulgar
devletiydi. Nitekim, çok geçmeden bu bölgede Bulgar beylerinin yeniden
faaliyette bulunduklarını görüyoruz.

1237 sonunda kış mevsimi olmasına rağmen, Moğol-Türk ordusu Rus
bölgesinin istilâsına başladı. Bu sıralarda Rus yurdu birçok
knezliklere bölünmüştü. Ryurik sülâlesine mensup olmak üzere, muhtelif
mıntıkalarda, knezleri, müstakil birer beylik hâlinde hükümet etmekte
idiler; artık Kiyef merkez olmaktan çıkmıştı; onun yerine Suzdal
Rusyası (Merkezi Vladimir) yükselmişti; batıda da Haliç knezleri kuvvet
bulmuşlardı.

İlmen gölü'nün kuzey sahilindeki Novgorod şehri de mühim bir
iktisadî ve siyasî merkez vaziyetinde idi. Bu Rus knezlikleri arasında
mücadeleler eksik olmadığından Rus yurdu, âdeta, daimî bir anarşi
manzarası arz etmekte idi. Batu Han'ın orduları 1237'de Bulgar
memleketinden hareketle Suru (Sura) ırmağının baş kısmını geçtikten
sonra Ryazan üzerine yürüdüler; bir darbe ile burayı ele geçirdiler; o
sıralarda ehemmiyetsiz bir kasaba olan Moskova'yı yaktılar. Vladimir,
Suzdal, Rostov ve Volga kıyısındaki Yaroslav şehirlerini zaptettiler;
bütün bu şehirler birer kale idi.

Türk-Moğol ordusunun, yalnız açık meydan muharebesinde değil,
kaleleri kuşatmak ve zaptetmek hususunda da fevkalâde becerikli
oldukları görülüyor. Kışın şiddetine rağmen Batu Han kuvvetleri 2-3 ay
zarfında birçok kale ve şehirleri ele geçirdiler. 1238 baharı geldiği
zaman bu ordu İlmen gölünün güneyinde, Lovat ırmağına varmış
bulunuyordu; fakat mevsimin icabı olarak, daha fazla kuzeye, yani
Novgorod istikametine gidilmemiş, orduların güneye dönmesi uygun
görülmüştü.

Bu defa Oka nehrine yakın Kozelsk şehrinin fazla direnmesi,
ordunun hareketini biraz yavaşlatmışsa da, bu kale zapt ve ahalisi
kılıçtan geçirilince, Moğol-Türk kuvvetleri 1238 ilkbaharında Don ile
Dinyeper nehirleri arasındaki sahaya gelmişlerdi. Bununla seferin ilk
safhası sona erdi. Gayet kısa bir zaman içinde, hem de kış olmasına
rağmen, Batu Han "yıldırım" harbiyle Rus yurdunun en mühim kısmını zapt
ve Rus knezlerinin askerî kuvvetlerinin dayanak noktalarını imha
etmişti. Tarihte ilk defa olmak üzere, doğudan gelen Türk istilâsı, bir
darbede Rus knezlerinin siyasî varlıklarını ortadan kaldırmıştı.

Bu Moğol-Türk hareketinin ikinci safhası Kumanlar'a karşı oldu.
1224'de Kalka boyundaki savaştan sonra, Kumanlar Türk-Moğol
İmparatorluğunun düşmanları arasında sayılıyorlardı. 1238-39 yılındaki
seferlerin neticesinde Don boyu ve bütün Kıpçak sahrasından Kumanlar
kovuldu; bir kısmı kuzeydoğu'da Kama Bulgarları arasına gitmiş,
kalanları da Macaristan'a iltica etmişlerdi.

Bu suretle, Kama boyundaki Kıpçak ve galiba Kumanlar'la birlikte
olan, Yimekler'in gelmesiyle Türk unsuru artmış ve hattâ Bulgarlar bile
Kıpçaklaşmışlardı. Bu suretle Moğol istilâsının bir neticesi de Orta
İdil boyundaki Türk ahalisinin yeni şekilde karışmasını mümkün
kılmasıdır; bugünkü Kazan Türklerinin kavmî oluşumları işte bu tarihî
olaylarla izah olunmaktadır.

Batu Han, Kumanlar'ın işini bitirdikten sonra, 1240'da Kiyef
şehrini, kısa süren bir muhasaradan sonra zaptetti. O sıralarda
Kiyef'in zaten büyük bir ehemmiyeti kalmamıştı. Daha batıda olan
Vladimir ve Haliç şehirleri de Moğol-Türkler tarafından işgal edilerek
bütün Rus yurdu Batu Han'ın eline geçmiş oldu. İstilâ kuvvetlerinin
büyük bir kısmı, Kumanlar'ın gittikleri, Macaristan'a yürürlerken, bir
kolu da Lehistan'ın güney eyaletleri üzerinden Silezya'ya kadar
ilerlediler.

1241 ilkbaharında, Liegnitz yakınında karşılarına çıkan Alman
kuvvetlerini yendiler; fakat daha ileriye gidemeyerek, Macaristan'a
döndüler. Moğol-Türklerin bir kolu, hattâ Balkanlar'a girmiş ve
Adriyatik sahillerine bile yaklaşmıştı. Bu suretle 1240-41 seferi tam
bir başarıyla bitmiş, Batu Han'ın ordusu bütün meydan muharebelerini
kazanmış, binlerce kilometre genişliğinde Doğu Avrupa sahasını işgal
ile, burada önce mevcut bütün askerî ve siyasî varlıklara son vermişti.
Cengiz hayatta iken, batıdaki bütün sahanın Coçi'ye verileceği belli
olmuştu; buna göre, Batu Han'ın zaptettiği yerler Coçi ulusu olacaktı.

Batu Han, 1241 yılında İdil'in aşağı mecrasına dönmüş ve nehrin
sol sahilinde "Orda"sının (Karargâh) merkezini kurmuştu: Burası Saray
adını aldı ve çok geçmeden eski Bulgar ve İtil şehirlerinin yerini
tuttuğu gibi, onlardan farklı olarak Doğu Avrupa, Hazar denizi ve Aral
denizi civarlarıyla, Batı Sibir'in en mühim siyasî merkezi oluverdi.

Saray şehrinin kurulduğu yer "Cuci Ulusu"nun ortasında ve büyük
ticaret yolu üstünde bulunması bakımından, cidden gayet doğru olarak
tespit edilmişti. Bu sebeptendir ki, Saray şehri az zaman içinde
yükselivermişti.

Cengiz oğulları arasında en değerli kumandan ve dirayetli devlet
adamı olarak tanınan Batu Han'ın ancak hakanlığın bütünlüğünü korumak
namına Karakurum'daki hakanı tanıdığı ve zahiren ona itaat ettiği
anlaşılıyor. Halbuki Batu Han kendi ulusunda istediği gibi icraatta
bulunuyordu. Onun hâkimiyeti 1255'de ölümüne kadar sürmüştür. İrtiş
boyundan, Aral denizinin kuzey mıntıkası da dahil olmak üzere Kama ve
bütün İdil havzası, Özü boyu ve Turla (Dnyestr) mıntıkasına kadar
uzanan geniş bir sahada, fütuhatı müteakip yeni bir idare sistemi kuran
ve merkezi Saray olan Moğol-Türk ordusuna da gereken nizamı veren Batu
Han olduğundan o, hakkıyla Altın Ordu Devleti'nin kurucusu
sayılmaktadır.

Bu devletin teşkilâtı Cengiz yasası ve Büyük Moğol-Türk
Hakanlığı'nda tatbik edilen esaslara dayanmakla beraber, mahallî birçok
hususların tanzimi ve bu memleketlerde mevcut eski geleneklerin de göz
önünde tutulması lâzım gelmekte idi. Eski Bulgar Hanlığı ve Rus
knezliklerinde Altın Ordu'nun menfaatlerine en uygun görülen bir sistem
tatbik edilmesi lazım geliyordu. Bu bakımdan yeni sistemin Batu Han
tarafından başarıyla uygulandığı görülmektedir.

Batu Han, Saray şehrinde oturuyor fakat hukuken, Karakurum'da
oturan ve Büyük Hakan olan amcası Ögeday'a (Oktay'a) bağlı bulunuyordu.
Ögeday Han'ın yerine Büyük Hakan olan Mengü 1259'da ölünce, Batu Han,
Karakurum'la ilişkilerini gevşetti, ama şeklen hala oraya bağlı idi.

Batu Han, Saray şehrinde hüküm sürerken, kardeşi Orda, Doğu Kıpçak
yöresini idare ediyordu. İmparatorluğun doğu yöresine Ak Ordu, Batu
Han'ın hakim olduğu batı bölgesine ise Gök Ordu denmiş, sonradan Gök
Ordu'nun adı Altın Ordu olmuştur. Bugün Altın Ordu diye andığımız
devletin ilk adı işte bu Gök Ordu'dur. Devlet ikiye ayrılmış, fakat Ak
Ordu hanları Altın Ordu Hanı'na bağlı kalmışlardı.

Batu Han'ın ölümünden sonra yerine küçük kardeşi Berke Han geçti
(1257). Berke Han, kendi adına sikke bastırmak suretiyle Karakurum'la
ilişkisini keserek bağımsızlığını ilan etti. Ayrıca Yenisaray şehrini
kurarak burasını yeni başkent yaptı.

Bu sırada Cengiz Han'ın öteki oğulları birbiriyle anlaşmazlığa
düşmüş, Büyük Hakanlık tahtı için kendi aralarında savaşmaya
başlamışlardı. Berke Han bu durumu iyi değerlendirdi. Büyük Hakanlık
savaşında önce Artık Böke'yı tuttu. Ama bu savaştan Kubilay Han galip
çıkmıştı ve bu yüzden Büyük Hanlıkla ilişkisi büsbütün kesilmişti.

Cengiz İmparatorluğu'nun paylaşılmasından Harezm bölgesinin
Çağatay Han'a düştüğünü söylemiştik bu ülke Artık Çağatay Ülkesi veya
Çağatay Ulusu diye anılıyordu. Şimdi burada Algu Han hüküm sürmekteydi.

Berke Han, Kafkasya'ya bir sefere çıktığı sırada Algu Han
sınırlarını Altın Ordu sınırlarını aşacak kadar genişletmiş
bulunuyordu. Bu yüzden araları açıktı. Öte yandan İlhanlı hükümdarı
Hülagu Kafkasya'ya girince, onlarla savaşmak zorunda kaldı. Bu kardeş
hükümdarların ikisi de zengin Azerbaycan topraklarını ellerinde tutmak
istiyorlardı. Bu yüzden aralarında savaş çıktı. Berke Han, Hülagu'yu
tam bir bozguna uğrattı.

Berke Han'ın İlhanlılarla savaşması, Kıpçak ülkelerinden gelip
Mısır'da devlet kuran Kölemenlerle arasında bir yakınlaşmaya sebep oldu.

Kölemen Sultanı Baybars ile dosluk kuran Berke Han, Bizans'la da
ilgilenmeye başladı. 1265 yılında, yeğeni Nogay'ın komutasında 20 bin
kişilik bir orduyu Tuna'nın güneyine geçirdi. Bizans ordusunu yendi ve
imha etti. Bu seferi ile İstanbul'da esir bulunan II. Keykavus'u da
kurtararak Kırım'a götürdü.

Berke Han 1266'da ölünce yerine Batu Han'ın torunu Mengü Temür
geçti Mengü Temür, Kölemen Sultanı ile iyi ilişkilerini devam ettirdi
ve Ögeday ile Çağatay oğulları arasındaki savaşlarda Ögeday'ın
oğullarını destekledi. Bu sırada Berke'nin yeğeni Emir Nogay'ın nüfuzu
çok artmış, devleti o yönetmeye başlamıştı. Emir Nogay bu nüfuzunu tam
kırk yıl korudu ve bu süre içinde Altın Ordu hakanlarını tahta çıkaran
ve onları kendi otoritesi altında tutan bir kumandan olarak kaldı.

Mengü Temür'den sonra sırasıyla Tuta Mengü ve Teleboğa tahta
çıktılar. 1291 yılında tahta çıkan Tokta Han ise Emir Nogay'ın
baskısından kurtulmak için fırsat kolladı ve nihayet 1300 yılında
onunla savaştı ve galip gelerek öldürttü. Böylece devletin tek hakimi
oldu. O tarihten sonra Aşağı İdil, Yayık ve Embe ırmakları boylarında
yaşayan ve Emir Nogay'a bağlı kalmış olan boylara ve kavimlere
"Nogaylar" denildi.
Sayfa başına dön
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz