RAMSES
Cuma Ara. 12, 2008 8:49 am
Ramses birgün
uyandığında kendini dünyanın merkezinde bulur. Merkezi dünyanın, öyle
kolay hazmedilir bir yer değildir üstelik. Yaşanasıdır belki, lakin
yaşayan tekidir. Merkezin dışındakiler merkeze bağlı birer kukladırlar.
Kuklalar ne düşünür, ne söyler, ne hisseder elbet. Bu yüzden Ramses,
kendini pek yalnız, pek mutsuz bulur. Bunu demeye de dili varmaz
kuklalarına, emir kullarına. Geçer zaman böyle birbaşına, böyle hazin.
Gel zaman git zaman, dur zaman kalk zaman konuşmayı unutur olur Ramses.
Konuşmak dediğin kişilerce yapılır. Duvarlar dil bilmez, söz bilmez
soğuk şeylerdir. Ramses bahçeye çıkar çiçeklerine ses verir.
‘aman da aman, aman da aman.... açılmış da saçılmış bir güzel olmuş,
heyyy bahçıvan az su serp yapraklarına, rengi olsun ayan kokusu
duyulsun çiçeklerimin taaa öbür taraftan’
Yetmemiş eline sazını almış, tutturmuş o telden bu telden. Günlerce
çalmış söylemiş, çalmış söylemiş. Bir Ramses dinlemiş Ramses’i, bir
Ramses ağlamış Ramses’e. Bir kuşlar dinlemiş, bir çiçekler... bir gök
dinlemiş, bir bilinmeyenler...
Ramses dünyanın merkezinde her an’ı azap içinde geçirir olmuş. Azap bu
yenilir yutulur tarafı yokmuş, yenmez yutulmaz tarafı da...
Birgün huzura çağırmış alimler alimi, bilgeler bilgesi şahs-ı şahane’yi. Demiş;
‘ey arş’ı yaratanı bilen
ey hükmü koyanı tanıyan
ey yüreği rahman olana atan...
derdim vardır bilesin!’
Ramses bir türlü derdinin ne olduğunu söyleyememiş. Boğum boğum boğazında takılmış kalmış her bir diyeceği.
‘var git... yok bir diyeceğim. Var git...’
bilgeler bilgesi çekilmiş köşesine, seslenmiş kızına;
‘aydan güzel ay kızım
baldan tatlı naz kızım
sana diyeceklerim var’
Ramses birbaşına otururken selvi altında göl kıyısında bir ses duymuş.
Dönmüş bakmış kimseyi görememiş. ‘kuştur’ demiş, sudaki aksin
dalgalanışına dalmış. Kuş sandığı bir güzeller güzeli Sernaz imiş.
Görememiş.
Ay kız Sernaz, bir demet papatyayla göl kıyısında geziniyormuş o sıra.
Papatyalar ona gülümsedikçe bir okşayıp avucuna alıyormuş.
‘al’ı al’da arama, al allığını al’ı al yapandan alır
gül güzelliğini gülü gül yapandan alır
bülbül sesini bülbüle o sesi verenden alır
yarin nerede gül yüzlü sevdalar beslediğini
o sevdayı ona veren bilir
boşyere ahlanma
boşyere vahlanma
boşyere dağları yarattım sanma’
Şarkı uçmuş uçmuş uçmuş taaa Ramses’in kulaklarına varmış. Ses başka
dünyanın sesi, ses başka bir alem sanki. Ardı sıra sesin dolanmış,
dolanmış ve Sernaz’a ulaşmış.
Sernaz bir gonca... Sernaz bir derya... Sernaz ötesi dünya... Sernaz bir başka...
Elinde papatyalar salnırken göl kıyısında, Ramses seyre dalmış.
‘koşsam varsam
eline çiçek olsam
yüreğine sevda dolsam’
Ramses, birbaşınalığın hüznünü unutuvermiş o an. Unutmuş unutmasına da
başka bir hüzün sorup sormadan yerleşivermiş gözlerine, yüreğine,
yüreğinin en derinlerine...
‘aşk hüznü yanında taşır’
Günlerin üstüne binen dayanılmazlık aylarla daha da artmış. Ramses
Sernaz’ı bir daha görebilmek için her gün göl kıyısına inmiş. Her gün
aramış gözleri eli papatyalı güzeli. Bulamamış. Bulamamış. Her gün
biraz daha yıkılmış. Her gün biraz daha çökmüş. Sernaz’ı bulduğu yerde
kaybettiğini farkedince ölümü davet etmiş. Ölümse vaktin henüz tamama
ermediğini göstermiş doğan her güneşle.
Bilgeler bilgesi çare için çağrılmış bir daha. Demiş;
‘sen bilirsin acıların en acısını
sen bilirsin...
ben bildiğini bilirim’
Bilgeler bilgesi dinledikten sonra merkezde yaşayanı, çekilmiş. Varmış ay kızın yanına;
‘can kızım
aksin vurmuş bir yüreğe
ah’lanır naz kızım
sözüm var, diyemem yüzüne
süzülür bir kızım’
Sernaz bütün olandan haberdardır. Gün söylemiştir, gece söylemiştir,
göl söylemiştir, bir de çiçekler... ardına bakmamış salınmış söğüt
gölgelerinde, gezinmiş bir o yana bir bu yana, Ramses peşisıra...
‘dünya yalan
dünya rüya
dünya geçer gider bir solukta
ölüm gelir’
Bilgelerin bilgesi, anlamış. Ay kız zordur, ay kız doğrudur. Lakin bu
işin sonunda neyin onları beklediği de bir sırdır. İrkilir. Kızı can
kızdır. Kızı gül kızdır... kıymetlidir, biriciktir... Demiş;
‘olacaklar bizim elimizdedir belki
belki de biz olacakların elindeyizdir
yüreğimiz bize ışık olsun’
Ramses odasında bir bilmediği derdin elinde savrulur. Aranır, aradığını
tanımadan. Seslenir, sesini duymadan. Dünyanın merkezi unutulmuş,
merkez yerini değiştirmiş, ay parçası olmuştur.
‘o bir gonca, kızıl gonca açılanda
o bir derya, ak fistanı savrulanda
ötesi dünya
başka, bambaşka’
Ramses göl kıyısında oturur birgün; gök mavi, gün prıl prıl. Çıksa da
gelse, bekler bekler. Göle bakar, Ramses. Ramses bakar, göle. Bir
ceylan seke seke geçer öte yana. Sernaz geçmez. Sernaz gelmez. Günler
biter, artık günün günlüğü kalmamıştır. Geceler biter, artık gecenin
geceliği kalmamıştır. Mevsimlerin adı başka, tadı başka, rengi başkadır
artık. Ramses birbaşınadır da, merkezini dünyanın unutmuştur.
Sernaz papatya toplarken, göl kıyısına oturur. Göl kıyısı artık
Ramses’in ayrılmadığı mekanı olmuştur. Görür Sernaz’ın gelişini.
Korkar. Uzaktan bakar, bakar. Aylardır beklediği karşısındadır,
yanaşamaz. Sernaz kıyısında gölün gezinmeye başlar, dilinde bir
şarkı...
‘dağın ardı da bir, ardının ardı da...
yüreğine sorsan beni, kışı da bir yazı da...’
Sernaz yürüye yürüye varmış Ramses’in yanına. Demiş;
‘yüreğindeki sevdanın sebebi ben imişim
ben imişim seni dertlerin en incesine salan
gecelerin uyku bilmez olmuş
gülmeyi unutmuş gözlerin
ben imişim seni mutsuz kılan’
Ramses böyle sözler beklemiyormuş elbet gül yüzlü sevdiğinden. Cesaret
gelivermiş diline, birden içinden ne geçiyorsa her şeyi; sevdasını,
unutuşunu dünyayı, acısını yüreğinin... her şeyi her şeyi bir bir
anlatmak geçivermiş. Demiş;
‘eyy güzeller güzeli! eyy yar!’
Sernaz’ın gözleri... gözleri Sernaz’ın bir anda durdurmuş geride kalan sözleri. Ramses bakmış. Sernaz bakmış. Demiş;
‘bana yar dersin, yar dediğin ben değilim
bana güzel dersin, güzeli güzel yapan yar’imdir
sevda imiş
aşk imiş
ya ölüm!’
Ramses hiçbir şey anlamamış, ama ölüm kelimesinde bir kıpırdanmış. Demiş;
‘ölüm!’
‘evet ölüm...
sanır mısın ki ebedsin şu bedenle
sanır mısın ki ebeddir şu alem de
sanır mısın ki her şey şu gördüğün
her şey bir tek duyduğun...
evet ölüm...
ölüm peşinde
ölüm ardında gezinmede
ölüm vakit gözlemede’
‘ben seni sevdim
ben seni bekledim’
Sernaz papatyalarını okşamış, papatyalar ona göz kırpmış. Sernaz göle
bakmış, göl dalgalanmış. Sernaz doğrulup son bir defa demiş;
‘ne bir dağın doruğunda ol
ne merkezinde dünyanın
gidiyorum
gidişim armağanım’
Uzaklaşırken Sernaz oradan, yıkılmış dünyası Ramses’in. Ramses bilgelerin bilgesini çağırtmış yeniden. Sormuş;
‘nedir şu alemin sebebi’
demiş;
‘sevgi’
Ramses yaşadıkça büyümüş yüreği, yüreği büyüdükçe bir tarafı hep mahzun kalmış.
‘yürek var, dünyaları içine alır’
uyandığında kendini dünyanın merkezinde bulur. Merkezi dünyanın, öyle
kolay hazmedilir bir yer değildir üstelik. Yaşanasıdır belki, lakin
yaşayan tekidir. Merkezin dışındakiler merkeze bağlı birer kukladırlar.
Kuklalar ne düşünür, ne söyler, ne hisseder elbet. Bu yüzden Ramses,
kendini pek yalnız, pek mutsuz bulur. Bunu demeye de dili varmaz
kuklalarına, emir kullarına. Geçer zaman böyle birbaşına, böyle hazin.
Gel zaman git zaman, dur zaman kalk zaman konuşmayı unutur olur Ramses.
Konuşmak dediğin kişilerce yapılır. Duvarlar dil bilmez, söz bilmez
soğuk şeylerdir. Ramses bahçeye çıkar çiçeklerine ses verir.
‘aman da aman, aman da aman.... açılmış da saçılmış bir güzel olmuş,
heyyy bahçıvan az su serp yapraklarına, rengi olsun ayan kokusu
duyulsun çiçeklerimin taaa öbür taraftan’
Yetmemiş eline sazını almış, tutturmuş o telden bu telden. Günlerce
çalmış söylemiş, çalmış söylemiş. Bir Ramses dinlemiş Ramses’i, bir
Ramses ağlamış Ramses’e. Bir kuşlar dinlemiş, bir çiçekler... bir gök
dinlemiş, bir bilinmeyenler...
Ramses dünyanın merkezinde her an’ı azap içinde geçirir olmuş. Azap bu
yenilir yutulur tarafı yokmuş, yenmez yutulmaz tarafı da...
Birgün huzura çağırmış alimler alimi, bilgeler bilgesi şahs-ı şahane’yi. Demiş;
‘ey arş’ı yaratanı bilen
ey hükmü koyanı tanıyan
ey yüreği rahman olana atan...
derdim vardır bilesin!’
Ramses bir türlü derdinin ne olduğunu söyleyememiş. Boğum boğum boğazında takılmış kalmış her bir diyeceği.
‘var git... yok bir diyeceğim. Var git...’
bilgeler bilgesi çekilmiş köşesine, seslenmiş kızına;
‘aydan güzel ay kızım
baldan tatlı naz kızım
sana diyeceklerim var’
Ramses birbaşına otururken selvi altında göl kıyısında bir ses duymuş.
Dönmüş bakmış kimseyi görememiş. ‘kuştur’ demiş, sudaki aksin
dalgalanışına dalmış. Kuş sandığı bir güzeller güzeli Sernaz imiş.
Görememiş.
Ay kız Sernaz, bir demet papatyayla göl kıyısında geziniyormuş o sıra.
Papatyalar ona gülümsedikçe bir okşayıp avucuna alıyormuş.
‘al’ı al’da arama, al allığını al’ı al yapandan alır
gül güzelliğini gülü gül yapandan alır
bülbül sesini bülbüle o sesi verenden alır
yarin nerede gül yüzlü sevdalar beslediğini
o sevdayı ona veren bilir
boşyere ahlanma
boşyere vahlanma
boşyere dağları yarattım sanma’
Şarkı uçmuş uçmuş uçmuş taaa Ramses’in kulaklarına varmış. Ses başka
dünyanın sesi, ses başka bir alem sanki. Ardı sıra sesin dolanmış,
dolanmış ve Sernaz’a ulaşmış.
Sernaz bir gonca... Sernaz bir derya... Sernaz ötesi dünya... Sernaz bir başka...
Elinde papatyalar salnırken göl kıyısında, Ramses seyre dalmış.
‘koşsam varsam
eline çiçek olsam
yüreğine sevda dolsam’
Ramses, birbaşınalığın hüznünü unutuvermiş o an. Unutmuş unutmasına da
başka bir hüzün sorup sormadan yerleşivermiş gözlerine, yüreğine,
yüreğinin en derinlerine...
‘aşk hüznü yanında taşır’
Günlerin üstüne binen dayanılmazlık aylarla daha da artmış. Ramses
Sernaz’ı bir daha görebilmek için her gün göl kıyısına inmiş. Her gün
aramış gözleri eli papatyalı güzeli. Bulamamış. Bulamamış. Her gün
biraz daha yıkılmış. Her gün biraz daha çökmüş. Sernaz’ı bulduğu yerde
kaybettiğini farkedince ölümü davet etmiş. Ölümse vaktin henüz tamama
ermediğini göstermiş doğan her güneşle.
Bilgeler bilgesi çare için çağrılmış bir daha. Demiş;
‘sen bilirsin acıların en acısını
sen bilirsin...
ben bildiğini bilirim’
Bilgeler bilgesi dinledikten sonra merkezde yaşayanı, çekilmiş. Varmış ay kızın yanına;
‘can kızım
aksin vurmuş bir yüreğe
ah’lanır naz kızım
sözüm var, diyemem yüzüne
süzülür bir kızım’
Sernaz bütün olandan haberdardır. Gün söylemiştir, gece söylemiştir,
göl söylemiştir, bir de çiçekler... ardına bakmamış salınmış söğüt
gölgelerinde, gezinmiş bir o yana bir bu yana, Ramses peşisıra...
‘dünya yalan
dünya rüya
dünya geçer gider bir solukta
ölüm gelir’
Bilgelerin bilgesi, anlamış. Ay kız zordur, ay kız doğrudur. Lakin bu
işin sonunda neyin onları beklediği de bir sırdır. İrkilir. Kızı can
kızdır. Kızı gül kızdır... kıymetlidir, biriciktir... Demiş;
‘olacaklar bizim elimizdedir belki
belki de biz olacakların elindeyizdir
yüreğimiz bize ışık olsun’
Ramses odasında bir bilmediği derdin elinde savrulur. Aranır, aradığını
tanımadan. Seslenir, sesini duymadan. Dünyanın merkezi unutulmuş,
merkez yerini değiştirmiş, ay parçası olmuştur.
‘o bir gonca, kızıl gonca açılanda
o bir derya, ak fistanı savrulanda
ötesi dünya
başka, bambaşka’
Ramses göl kıyısında oturur birgün; gök mavi, gün prıl prıl. Çıksa da
gelse, bekler bekler. Göle bakar, Ramses. Ramses bakar, göle. Bir
ceylan seke seke geçer öte yana. Sernaz geçmez. Sernaz gelmez. Günler
biter, artık günün günlüğü kalmamıştır. Geceler biter, artık gecenin
geceliği kalmamıştır. Mevsimlerin adı başka, tadı başka, rengi başkadır
artık. Ramses birbaşınadır da, merkezini dünyanın unutmuştur.
Sernaz papatya toplarken, göl kıyısına oturur. Göl kıyısı artık
Ramses’in ayrılmadığı mekanı olmuştur. Görür Sernaz’ın gelişini.
Korkar. Uzaktan bakar, bakar. Aylardır beklediği karşısındadır,
yanaşamaz. Sernaz kıyısında gölün gezinmeye başlar, dilinde bir
şarkı...
‘dağın ardı da bir, ardının ardı da...
yüreğine sorsan beni, kışı da bir yazı da...’
Sernaz yürüye yürüye varmış Ramses’in yanına. Demiş;
‘yüreğindeki sevdanın sebebi ben imişim
ben imişim seni dertlerin en incesine salan
gecelerin uyku bilmez olmuş
gülmeyi unutmuş gözlerin
ben imişim seni mutsuz kılan’
Ramses böyle sözler beklemiyormuş elbet gül yüzlü sevdiğinden. Cesaret
gelivermiş diline, birden içinden ne geçiyorsa her şeyi; sevdasını,
unutuşunu dünyayı, acısını yüreğinin... her şeyi her şeyi bir bir
anlatmak geçivermiş. Demiş;
‘eyy güzeller güzeli! eyy yar!’
Sernaz’ın gözleri... gözleri Sernaz’ın bir anda durdurmuş geride kalan sözleri. Ramses bakmış. Sernaz bakmış. Demiş;
‘bana yar dersin, yar dediğin ben değilim
bana güzel dersin, güzeli güzel yapan yar’imdir
sevda imiş
aşk imiş
ya ölüm!’
Ramses hiçbir şey anlamamış, ama ölüm kelimesinde bir kıpırdanmış. Demiş;
‘ölüm!’
‘evet ölüm...
sanır mısın ki ebedsin şu bedenle
sanır mısın ki ebeddir şu alem de
sanır mısın ki her şey şu gördüğün
her şey bir tek duyduğun...
evet ölüm...
ölüm peşinde
ölüm ardında gezinmede
ölüm vakit gözlemede’
‘ben seni sevdim
ben seni bekledim’
Sernaz papatyalarını okşamış, papatyalar ona göz kırpmış. Sernaz göle
bakmış, göl dalgalanmış. Sernaz doğrulup son bir defa demiş;
‘ne bir dağın doruğunda ol
ne merkezinde dünyanın
gidiyorum
gidişim armağanım’
Uzaklaşırken Sernaz oradan, yıkılmış dünyası Ramses’in. Ramses bilgelerin bilgesini çağırtmış yeniden. Sormuş;
‘nedir şu alemin sebebi’
demiş;
‘sevgi’
Ramses yaşadıkça büyümüş yüreği, yüreği büyüdükçe bir tarafı hep mahzun kalmış.
‘yürek var, dünyaları içine alır’
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz