Muradiye Forum
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Aşağa gitmek
Detone
Detone

BİLGE KAPLUMBAĞA 1210
Erkek Terazi
Sıçan
Mesaj Sayısı : 2807
Doğum tarihi : 24/09/84
Yaş : 39
Nerden : IstanßuL [DøqußєyαzıтLı]
İş/Hobi : RECEPTION /FutßoL Müziq Araßa
İleti : IrGaT
Bilgi :
Muradiye Forum Bilgi Paylaşım PlatformuUyarı : BİLGE KAPLUMBAĞA 111010
Rep Gücü : 0
Rep Puan : 0
Kayıt tarihi : 03/11/08
http://WwW.MuradiyeForum.Net

BİLGE KAPLUMBAĞA Empty BİLGE KAPLUMBAĞA

Cuma Ara. 12, 2008 8:40 am
Mor dağlar yüce yüce,
derlenip, yekinip varmışlar uca… Ömrümüzün yarısı gündüz, yarısı gece.
Renk renk denizler masal, yıldız yıldız gökler bilmece… İnadına yaşar
gideriz dünyada kimimiz otlar, kimimiz börtü-böcek, kimimiz kuşlarca…
İlle de yaşamak, yaşamak ya insanca… En zor olanı da bu olsa gerek…
Neler gelip geçmemiş ki bu yaşanılası evrenden… Akıllısı delisi,
divanesi serden geçtisi, keloğlanı kösesi, hırpani kılıklı, sakallısı
sakalsızı… Gölgesinde korkanı mı dersin, devlere canavarlara kafa
tutanı mı görmek istersin?.. Kimisi köşkte sarayda, kimisi villada
yalıda, kimi mağarada köyde, kimi köprü altında, kimi yazı-yabanda…
Bizim Bilge Kaplumbağa yaşanılanların en uzağında.
Horozların ilk ötüşüyle gözünü açar her sabah. Seher yıldızı her sabah
göz kırpar ona yukarılarda. Seher yıldızının göz kırpışıyla; bizim
Bilge Kaplumbağa düşer yollara sabah sabah. Otları her bir çiçeği tanır
kokusunda, kuşları ve börtü-böcekleri sesinden tanır. Acısı hüznü ve
yitiği olan Bilge Kaplumbağa’yı arar, derdi olan ona sorarmış doktora
gitmeden. Dahası bilge biri bizim Kaplumbağa. Dertliye deva, yaraya
merhem üzüntüye sevgi olur her zaman. Gözünü budaktan sözünü yasaktan
sakınıcılardan değildir.
O tepe senin, bu yamaç benim dolanır durur kırlarda her zaman. Kimi
zaman yoruldu mu iner bir çeşmenin başına, elini yüzünü bol suyla
yıkar, sonra da çekilir bir ağacın ya da çiçeğin gölgesine, dalar
düşlere uzun uzun. Kimi zamanda ağaçların hışırtısına, suların sesine,
kuşların ezgisine dalar gider hüzünle. Gizli bir derdi varmış gibi,
derin derin iç çeker, ayaklarının dibinde dolaşan börtü-böcek ve
küçücük karıncaları görür görmez dayanamaz:
Sevgili canlarım sevgili canlarım…
“Ben sizin kadar olamadım,” der başlar yanık sesiyle her zamanki
ezgisine. Ezgi kayadan kayaya, oradan da dağlara ovalara dalga dalga
ulaşır. Olanca börtü-böcekle birlikte doğada ne kadar canlı varsa pür
dikkat ezgiyi dinlerler her zaman. Dağ taş ezgiyle birlikte bir iniler
bir iniler ki… Yürekleri sevgi ve barış dolu olanlar Bilge Kaplumbağayı
dinledikçe mutlu olur; kötülük ve savaş düşünenler, hırslarında deliye
dönerlermiş. En çok Karafatmalar kızarmış Bilge Kaplumbağaya. Doğadan
bulunan tüm canlılara müracaatla “ezgi söyleme yasağı” bile çıkarmaya
uğraşmışlar. Et oburlara, “Çiçekleri, börtü-böceği şu küçücük
yaratıkları kurdu kuşu sevindiren, ama bizim anlayamadığımız kimi
şeyler var Bilge Kaplumbağanın söylediği ezgilerde” diyorlarmış
Karafatmalar Aslana, Çakala, Sırtlana.
Ama Bilge Kaplumbağanın aldırdığı yokmuş, yasağa falan da hiç aldırmazmış.
Günlerden bir gün bir çeşmenin başında Hindiba çiçeğinin dalları
dibindeki serinlikte kendinden geçercesine bir ezgi tutturmuş. Ezgiyle
birlikte keklikler, üveyikler, sülünler, bıldırcınlar uçarak varmışlar
ezginin söylendiği yere. Arayıp bulmuşlar Bilge kaplumbağayı. Ama bizim
Bilge bir dalmış ezgiye gözü gönlü kimseleri görmez olmuş. Derken
kekliğin şakımasıyla kendine gelmiş. Keklik şakı***** dermiş ki:
-Çok güzel sesin var. Senin ezgilerinle bir çare bir derman arar olduk
son zamanlarda. Sen bilge birine benziyorsun. Bize bir akıl bir çare,
avcılardan nasıl kurtuluruz. Bize göz açtırmıyorlar. Havada karada her
yerde vurmaktalar bizi, dediğinde.
Zıp zıp tavşan da otlar arasında hoplaya hoplaya katılmış aralarına, o
da keklikler, sülünler, bıldırcınlar, üveyikler gibi dertliymiş. Hemen
konuşmaya katılmış.
-Beni boş verin de, ben yaşadığım kadar yaşadım artık. İki gün önce iki
tane yavrumu yakaladılar. Çok uğraştım yavrularımı kurtaramadım. Az
daha canımdan oluyordum. Bana bir akıl, bir yol gösteren yok mu, demiş?
Sülün salına salına zıp zıp tavşana yaklaşmış:
-Hepimiz birlikte bir araya gelerek bir hal çaresine bakmamız lazım. Ya
yoksa avcılar kısa sürede hepimizi yok ederler. Adamlar gece gündüz
demeden her yerde bizi aramaktalar. Ne yuva koydular, ne çalı dibinde
barınacağımız bir yer. Daha olmadı mı çalılıkları yakarak bizi avlamaya
çalışıyorlar.
Kınalı keklik yavrularıyla sülüne yaklaşıp:
-Bunlar bilinen şeyler, hepimiz bilmekteyiz yıllar yılı… Ama bu duruma
bir çare, bir yol bulmak gerek. Bize olan oldu; hiç olmazsa bizden
sonra gelenler kurtulsun bari.
Sülün:
“İyi ama nasıl” dedi.
Kınalı keklik:
“Kendi aramızda görev bölüşümü yapalım. Sırayla gözcülük yapalım.
Avcılar gelince birbirimize haber verip saklanalım. Onlar gidince de
çıkıp işlerimize bakarız.
Bilge Kaplumbağa:
“Hele şöyle bir yaklaşın bakalım, diyeceklerim var size.” Diyerek. Eline aldığı ot parçasını saz gibi çalmaya başladı.
“Hırsız beceriklidir, avcı avlar avını, kullanırsa usunu.”
“Terzi diker dikişi, evrende geçerlidir işi.”
“Becerikli olmalı kişi, usunu kullanmalı, gelmeden geleceği sezinlemeli
ki kendine zarar erişmeye,” diyerek yerinden kalkıp çeşmeye doğru
yürürken, kendisine aval aval bakanlara, dönüp şu öğüdü verdi.
Aklı olan sema döner,
Kollarını yana açar,
Güneşe dek uçar,
Evrenin kapısını;
Döndürür kuru yaprakta.
Elindeki ot parçasını sallayarak, kendisine sessizce bakanlara
gülümseyerek, tepeden tırnağa süzdü çevresindekileri. Herkes sus pus
Bilge Kaplumbağaya baktı.
Susarlar ya, nasıl susmasınlar? Dağda bayırda, yolda belde, su
kenarında avcıların karşısında ne yapacakları düşü yüreklerini burkmuş,
akıllarını başından almış sanki. Zıp zıp tavşan daha fazla
dayanamayarak:
“İyi söyledin hoş söyledin de anlaşılmazı söyledin. Korku bizde akıl mı
bırakmış ki düşünüp bulalım dediklerini. Buraya gelmeden önce, az daha
beni vuracaktı avcılar, tüm gücümle kaçıp zor kurtulabildim ellerinden.
Bir var ki köpekler beni izlemedi. Ya yoksa şimdi yaşamazdım ben.
Bilge kaplumbağa yola koyulmadan önce yeni bir ezgiye başlamış.
Kırların kokusu gelmiş burnuna herkesin. Akan suların, görünmez
kuşların seslerini duyar gibi olmuş herkes, küçücük karıncalar bir
yolda yürüyorlarmış durmadan… Bekleyenler Bilge Kaplumbağanın ezgisiyle
birlikte çekilmişler dağların kuytu yerlerine kayalıkların arasına.
Kulaklarında Bilge Kaplumbağanın ezgisi çınlamış durmuş bir zaman.
Sevgili canlarım, sevgili canlarım
Ben sizler kadar olamadım, dediğini yavaş yavaş anlar olmuşlar. Ama bir şeyleri değiştirebilmişler mi acaba? Orası bilinmiyor…
Sayfa başına dön
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz